Cuma Namazının Faziletleri ve Dini Hikayeler

Cuma Namazının faziletleri nelerdir? Cuma Namazı ile ilgili Ayetler, Hadisler ve Dini Hikayelerle bu namazın önemini anlatan yazını ayrıntıları...

Gündem 28.08.2020, 07:24 28.08.2020, 07:24
1393
Cuma Namazının Faziletleri ve Dini Hikayeler
CUMA NAMAZININ FAZİLETLERİ HAKKINDAKİ HADİSLER VE AÇIKLAMALARI Yüce Allah buyuruyor ki: Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman alış verişi (ve her türlü dünyalık işi) bırakarak Allah'ı anmaya (O'na ibadet etmeye) koşunuz. Bunu, eğer bilirseniz sizin için çok hayırlıdır. (Cuma Sûresi, âyet: 9) Peygamberimiz diyor ki: Cuma günleri bana yetmiş defa salât ve selâm getiren kimsenin yetmiş yıllık ufak-tefek günahları bağışlanır. Peygamberimiz diyor ki: Cuma günleri bana bol bol salât ve selâm getirin. Çünkü bugün mümin arasında meleklerin, bol bol dolaştığı bir gündür. Salâvat getiren bir kimsenin bu salâvatı daha biter bitmez bana ulaştırılır. Yukarıdaki âyetin iniş sebebi şudur: Bir Cuma günü sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) minbere çıkmış hutbe okurken Şam'dan ticaretten dönmekte olan Dıhyetül Kelbî'nin ayak basışını duyurmak için davullar çalmaya başlar. Davul sesini duyan cemaat de birer birer camiyi terk eder. Camide sadece bu iki kişi kalır. Bunun üzerine, "Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman alış verişi (ve her türlü dünyalık işi) bırakarak Allah'ı anmaya (O'na ibadet etmeye) koşunuz. Bu, eğer bilirseniz sizin için çok hayırlıdır. Onlar bir ticaret yahut oyun veya eğlence görünce seni ayakta bırakarak dağılıp gittiler. (Benim adıma onlara) de ki: Allah katındaki mükâfat, eğlenceden de ticaretten de daha hayırlıdır. Allah, en hayırlı rızık verendir" diyen âyetler inmiştir. Bu konuda sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Varlığımı kudret elinde tutan Allah'a andolsun ki, o gün camide sizden o iki kişi de kalmayıp çıkıp gitseydi, şüphesiz ki vadiler ateşlerle dolup taşardı." Nitekim yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Allah (c.c.) insanları birbirleri vasıtasıyla temizleyip yok etmeseydi yeryüzü fesada boğulurdu." (Seb'ıyyat) Peygamberimiz diyor ki: Kıldıktan sonra kolaylıkla evine dönebilecek herkese Cuma namazını kılmak farzdır. Peygamberimiz diyor ki: Hiçbir mazereti olmaksızın Cuma namazını terk eden kimseler, (günahını affettirmek için fakirlere) bir dinar, eğer bulamazsa yarım dinar sadaka versin. (Hiçbir zaman mazeret ve engel olmaksızın) ard arda üç Cuma terk eden kimsenin (herhangi bir davada başkalarına yapacağı) şahitliği kabul olunmaz. (Mesâbih) Peygamberimiz diyor ki: Cuma günü boy abdesti alan kimsenin fak-tefek günahları affolunur. Aynı kimse Cuma namazını kılmak üzere camiye hareket ettiğinde attığı her adım karşılığında yüce Allah (c.c.) kendisine yirmi yıllık ibadet sevabı yazar. Cumayı kıldığında ise yüz yıllık ibadet sevabı kazanır. Peygamberimiz diyor ki: Bence Cuma namazını kılman, nafile hac ibadetinden daha sevimli (değerli) dir. Meysere diyor ki: Bir gün bir Müslüman mezarlığının yanından geçiyordum. Mezarlığa uğrayıp ölülere selâm verdikten sonra şöyle dedim: "Ey ölüler! Siz öncülerimizsiniz. Bizler size tabi olacağız. (Bizler de bir gün ölerek bu kabristanı boylayacağız.) Yüce Allah (c.c.) bize de, sîzlere de rahmet ve mağfiret etsin." Böyle konuşurken kabirlerin birinden bir ses yükseldi. Sesin sahibi şöyle diyordu: "Ne mutlu size ey dünyada yaşayanlar! her ay dört defa hac ediyorsunuz." Şaşırıp kaldım. Kim ayda dört defa hac ediyordu. Sordum. Ayda dört defa nasıl hac ediyoruz? diye. Aynı ses şu cevabı verdi: "Her ay kıldığınız dört Cuma namazı yok mu? İşte onlar hac ibadeti sayılır. Siz yoksa bunların makbul birer hac olduğunu bilmiyor musunuz? Ne olurdu bize izin verilseydi de hiç değilse Cuma günleri Camilerin kapılarına vararak sizin işlediğiniz amelleri seyredip zikirlerinizi d inleyebilseyd ik. Bu imkâna sahip olmadığımız için çok üzgünüz. Fakat buna rağmen yine de sîzlerden hoşnuduz. Çünkü biz ölüleri ziyaret ederek bize rahmet ve mağfiret diliyorsunuz." (Zübdetül Vaizin) Peygamberimiz diyor ki: Arş'ta öyle bembeyaz bir yer vardır ki burası dünyadan yedi defa daha büyüktür. Kurşunî olan bu geniş arazide bitki namına hiçbir şey yoktur. Burası iğne atsan yere düşmeyecek şekilde meleklerle doludur. Her meleğin elinde üstünde, "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlüllah (Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir)" yazılı kocaman birer sancak bulunur. Bu melekler her Cuma gecesi bu geniş araziye inerek müminlerin kurtuluşu için Allah'a yalvarıp yakarırlar. Tan yeri ağardığında da şöyle dua ederler: "Allah'ım! Boy abdesti (gusül) alıp her Cuma namazını kılan kullarının günahlarını bağışla." Böyle dua ederlerken gök kubbeyi sarsan sesleriyle hüngür hüngür ağlayıp feryat ederler. Bu feryatları duyan yüce Allah (c.c.), "Ey Meleklerim! Ne istiyorsunuz?" diye seslendiğinde, "Muhammed Ümmetini bağışlamanı istiyoruz ya Rabbi!" derler. Bunun üzerine yüce Allah da, "Bağışladım onları" diye seslenerek dualarını kabul eder. (Müşkât-ül Envar) CUMA NAMAZI İLE İLGİLİ DİNİ HİKAYELER BAŞ MELEKLERİN CUMA NAMAZI Beytül Ma'mur, gökyüzündeki mukaddes ibadet yerlerinden biridir. Yeryüzündeki bütün camiler Allah'a kulluk arz edilen yerler olmaları bakımından nasıl "Allah'ın evleri" ise Beytül Ma'mur da aynı meleklerin ibadetlerine sunulmuştur. Yüce Allah (c.c.) Beytül Ma'murun yanı başında, mukaddes evinin şanına yakışacak yücelik ve göz kamaştırıcılıkta bir minare de yaratmıştır. Cuma günü olunca meleklerin baş sultanı Cebrail (a.s.) bu yüce minareye çıkarak gelmiş geçmiş bütün İlâhi vâhiyleri Peygamber'ler vasıtasıyla insanlığa d uy uran d ud akları ile ezan okur. Arkasından dünyanın sonunu olduğu gibi, tekrar dirilmeyi ve hesap günü toplantısını gür sesli borusu ile ilân edecek olan İsrafil, Beytül Ma'mur Minberine çıkarak hutbe okur. Sonra da ölüm meleği Azrail öne geçerek bütün meleklere namaz kıldırır. Namaz bitince Cebrail (a.s.) der ki: "Ezan okuduğumdan ötürü kazandığım sevabın tümünü, yeryüzündeki ezan okuyan Muhammed ümmetinin bütün müezzinlerine bağışlıyorum"; İsrafil de der ki: "Bu mübarek günde hutbe okuduğum için elde ettiğim sevabın yekününü Muhammed ümmeti içinden bu gün hutbe okuyan hatiplere veriyorum." Azrail de de ki: "müminlerin hafta bayramı olan bu günde imamlık ederek namaz kıldırdığımın karşılığı olarak kazandığım bütün sevabı yeryüzünde Cuma namazı kıldıran Muhammed ümmeti imamlarına bağışlıyorum." Bunun üzerine Beytül Ma'mur da hutbe dinleyip Cuma namazı kılan bütün melekler cemaati, hep bir ağızdan şöyle derler; "Kalabalık bir cemaat halinde Cuma namazı kıldığımızın karşılığı olarak elde ettiğimiz sevabın tümünü Muhammed (s.a.v.) ümmeti içinden bu gün ibadet evlerini şenlendirerek yığın yığın kalabalıklar halinde Cuma namazı kılan ve hutbe dinleyen cemaate veriyoruz." Görülüyor ki "Cuma ezanı okunduğu zaman dünyalık işinizi hemen bırakarak Allah ibadetine koşun" diye emreden Allah (c.c.), haftanın sultanı olan bugün sayesinde müminlerin hafta arası günahlarını sildiği gibi, meleklerin göklerde kıldığı Cuma namazının sevabından da her mümine pay dağıtmaktadır. Dinî Hikâye: EŞEĞİNİ KAYBEDEN KÖYLÜ VE CUMA NAMAZI Adamın biri bir gün eşeğine buğday yükleyerek değirmene varır. Eşeğin sırtındaki buğday çuvallarını indirir indirmez eşek kaçar ve kaybolur. Adam eşeğin peşine düşerek aramaya koyulsa Cuma namazını kaçıracaktır. Tam bu sıkışık anda adamın tarla komşusu çıkagelir ve der ki, "Bugün sulama sırası senindir, hemen git; nöbetini kullanarak toprağına su ver. Sıranı kaçırırsan bir daha nöbet sana gelinceye kadar tarlanı sulayamazsın." Adam, Cuma namazını kaçırmamak için kaybolmuş eşeğini aramaktan vazgeçmişken bu defa da başına tarla sulama derdi çıkar. Dünyalık geçim bakımından işlerin her ikisi de biri birinden mühimdir. Eşeğin peşine düşmezse hayvancağız tamamen kaybolabilir; ya da canavarların birine yem olur. Halbuki köylü eşeksiz geçinemez. Öteye beriye yüklerini kim taşıyacak ve neyin sırtına binerek yolculuğa çıkacak? Tarla, zamanında ve düzgün aralıklarla sulanmadığı takdirde o yılki ekinler ya noksan olur. Ya da hiç olmaz. Bu da bir köylü için bütün ev halkının o yıl açlıkla karşı karşıya kalması demektir. Ayrıca buğday çuvalları da değirmende kalmaktadır. Adamın sırasını bekleyip ekini öğütmesi ve onu evine götürmesi lâzımdır ki karısı öğle yemeğine ekmek pişirebilsin. Adam işlerin hangisine koşayım diye düşünüp dururken Cuma namazının vakti gelip çatar. Hemen hatırına varlıkların biricik sahibi Allah'ın kesin emri gelir, "Cuma ezanı okunduğu zaman, dünyalık işlerinizi bırakarak Allah'a ibadet etmeye koşunuz. Cumadan çıktıktan sonra işlerinize dağılarak helâl yollardan geçiminizin peşine düşünüz." Adam şöyle düşünür: "Az sonra yüce Allah'ın kesin emri beni ibadet yerine çağıracaktır. Şu anda kafamı yoran dünyalık nimetlerle birlikte daha nice nimeti bana veren O değil midir? Üstün ve ortaksız bir gücün sahibi olarak, O verdiği nimetleri istediği anda geri alıp kulu çaresizlikler içinde çırıl çıplak bırakacağı gibi elden kaçar gibi olan nimetleri tekrar kulunun eline ve emrine veremez mi? O halde tamam, herşey ne olursa olsun; ben Cuma namazına gidiyorum." Bu kesin karardan sonra saydığımız bütün sıkışık işlerini yüzüstü bırakarak camiye koşar. Dünya işlerinin kafa yoran düşüncelerinden sıyrılarak Allah'ın evine gider. Hatibin okuduğu hutbeyi can kulağıyla dinlerken, hafta içinde yaptığı günahları bir bir aklından geçirir; daha önceki Cuma namazından çıkarken artık günah işlemeyeceğine gönülden söz verdiği halde sözünü tutamayarak yaptığı dine aykırı hareketlerden ötürü yüreğinde derin bir pişmanlık duyar. Esirgeyen ve bağışlayan Allah'tan, her adımını O'nun emrine uygun şekilde atamadığı için samimi bir utanç duyar. Pişmanlık ve utancının manevî gözyaşları ile gönlünü karartan günâh pasları silinir. Kalbinin bir hafta önceki o tatlı rahatlığa ve Allah (c.c.) huzurunda telim olmuşluğa tekrar büründüğünü hisseder ve sevinir. Fakat bu sevincin yanında "ya ibadetlerimi yüce Allah (c.c.) kabul etmezse; ya farkında olmadan ağır şekilde Allah'ı gücendirecek bir günâh işliyor ve Allah'ın yaygın esirgeyiciliğini kendimden uzaklaştırıyorsam" diye içinde bir korku ve endişenin kıpırdadığı duyar. Sonra aklına gelir ki iyi bir mümin zaten her an Allah'ın rahmetine güvenecek hem de O'nun korkusunu hiçbir an gönlünden çıkarmayacak, bu iki duyguyu aynı anda taşıyarak kendini yolun doğrusu üzerinde tutacaktır. O halde bu korkulu ve aynı zamanda ümitli hali temiz bir müminin özlenen halidir. Sağlam bir mümine yakışır duygu ve düşünceler taşıdığına ayrıca sevinir. Allah'ın öz evinde O'na bağlılıkların en samimisini sunarak Cuma namazını kıldıktan ve arınmış bir gönülle ibadet evinden çıktıktan sonra adam, evine varır. Bir de görsün! Namazdan önce kafasını yoran ve neredeyse Cumayı kaçırmasına sebep olmak üzere bulunan bütün işler, adeta kendiliğinden oluvermiştir. Eşeği eve dönmüş, buğday öğütülmüş, tarlası da sulanmıştır. Yemek pişirip taze ekmek hazırlayan karısı sofrayı kurmuş kocasının camiden dönmesini beklemekteydi. Karısına "bu işler nasıl yoluna girdiğinden dolayı içinde katmerli sevinç duyar ve karısı olanları anlatır; adamın birisi değirmene gitmişti, kendisinin sanarak bizim buğdayları öğütmüş, çuvalları evine getirince yanlışlık yaptığını anlamış ve bize göndermiş. Eşek az önce kendiliğinden dönerek eve geldi. Komşusunun tarlasını doldurup taşan su, bizim tarlaya akarak toprağımızı sulamış ve işte işler gördüğün gibi yoluna girmiş." Adam bir yandan Allah'a karşı, mümin kalabalığı ile birlikte samimi kulluk borcunu yerine getirip gönül rahatlığına kavuştuğundan ötürü öte yandan namaz öncesi canını sıkan işler, zincirlemesine kendiliğinden yoluna girdiğinden dolayı içinde katmerli sevinç duyar, kullarının her işini yoluna koyan yüce Allah'a şükürler ederek karısı ve çoluk çocuğu ile birlikte sofraya oturur. Yüce Allah (c.c.) hepimizi dünyalık işleri uğruna dinî vazifelerini ihmâl etmemeyi beceren ve böylelikle her iki dünyada mesut olan kullarından eylesin, âmin! Dinî Hikâye: MUSA PEYGAMBER'İN DUASI Musa aleyhisselâm yüce Allah'la belirli günlerde perde arkasından bin bir cümle konuşmak mertebesine eren büyük Peygamberlerden biridir. İslâmın geniş manasını düşünürsek sadece dinimizin adı değil insanlığın atası biricik hak yolun ve İlâhi prensipler manzumesinin adıdır. Çağlar boyunca değişen cemiyet ihtiyaçlarına ve gelişen insanlık anlayışına uygun olarak değişik ifade şekillerine bürünmüş olmasına rağmen, insanlığı Allah'a ve saadete götüren bu ana yolun temel prensipleri daima değişmez kalmıştır. İlk Peygamber Hz. Âdem (a.s.) vasıtasıyla mahiyetini iyice bilmediğimiz sayfalar halinde insanlığa sunulan İlâhi emirlerde yüce Allah (c.c.) kullarını hangi yola çağırdıysa Peygamberimiz'e inen Kur'ân-ı Kerim'in âyetleri de bizi aynı yola çağırmaktadır. Sayısını yalnız Allah'ın bildiği nice Allah elçileri eliyle insanlığa öğretilmeye çalışılan bu aydınlık yolun ana prensipleri dinimizdeki altı iman şartını şekli manâsını, öz manâsı içinde hazmedersek ortaksız Allah"n üstün ululuğunu söz ve hareketlerle dile getirmek; nefsin körüklediği kötü arzulara karşı koymak şeklinde özetlenebilir. Fakat insanlığı bu aydınlık yolun yolcusu yapabilmek kolay olmamış; Allah'a varan bu caddenin her adımı insanlığın kötü yanları ile savaşan Peygamberlerin ve yiğit Allah erenlerinin şehit cesetleri ile dolmuştur. Bu nokta insanlık tarihinin en garip sırrıdır ve kabul edelim ki âciz kul idrakinin anlayıp çözebileceği bilmecelerden değildir. Nasıl olabiliyor da insanoğlu, Allah katında gelen emirlere dayanarak kendisini ebedi kurtuluşa çağıran Peygamberleri ve hakikat erlerini baş tacı edeceği yerde düşman bilip karşılarına dikilebilmektedir ve kendisini sonu karanlık bir kötülüğe çağıranların peşinden gitmektedir? Her neyse bu noktayı fazlaca kurcalamak, dediğimiz gibi kulların haddine düşen bir iş değildir. Her halde derinlerde yatan bir İlâhi hikmet taşımaktadır. İşte Musa peygamber, Allah elçilerinin en önde gelenlerindendir. Ömrünü İsrailoğulları'nı hak dine çağırırken karşısında küfrün gözü dönmüş temsilcisi olarak dikilen Firavun XII. Ramses ile yaptığı amansız mücadeleler içinde geçmiştir. Ömründe başından geçen yığın yığın hadiseler içinde en önemli olan bir tanesini söz açılmışken anlatmadan geçemeyeceğiz. Bir gün her zamanki gibi yüce Allah'la binbir cümlelik konuşmasını yaparken büyüleyici kelimelerini duyup kendinden geçtiği varlıkların Yüce sahibini bizzat görebilmek sevdasına düşer. Her zamanki konuşma sona erince bu dilediğini Allah'a sunar. Allah (c.c.) O'na, "Ey Musa! yoksa var olduğumdan emin değil misin de beni görmeyi arzu ediyorsun?" diye sorunca Allah'a "Asla! Ey Allah'ım. Varlık ve birliğinden en küçük bir şüphem yoktur. Ama senin cemâlini görebilmek, sıkıntılarla geçen ömrümün en üstün mükâfatı olacak diye seni görmek istiyorum" şeklinde cevap verir. Bunun üzerine yüce Allah (c.c.), Musa'ya der ki: "Peygamber olmana rağmen senin fani varlığın benim hayallere sığmaz cemâlimi görmeye dayanmaz. Bu kadar arzulu olduğuna göre sen karşındaki dağa bak." Yüce Allah (c.c.) varlığının bir ışıktan gölgesini dağa düşürünce ulu dağ temelden sarsıntıya tutulur. Musa hem bu gördüğü İlâhi cemâlin ışıktan gölgesi ve hem de zerreleri coşkunluğa tutularak durmaksızın sarsılan ulu dağın manzarası karşısında kamaşmış gözlerle dönerek yere düşüp bayılır. İşte Peygamberler arasında Allah'la konuşmak şerefine erdiği için sıfatı Kelimullah (Allah'la konuşan) olan Hz. Musa (a.s.), gezilerinden birinde Kudüs yakınlarında bulunan bir dağ köyüne uğrar. Bütün köy halkının üstün bir gayret ve ciddiyet ile kendilerini aralıksız Allah ibadetine vermiş olduğunu görür. Allah katından gelen aydınlık yolun tam ortasında ilerleyen ve peygamber sıfatıyla öğrettiklerini harfiyen tatbik eden bu köylülerin ümmetinden olduğunu düşünerek büyük bir sevinç duyan Musa (a.s.) kendisini Allah'a adamış köy halkına bu verimsiz dağ başında nasıl geçindiklerini sorar. Köylüler de O'na şu cevabı verirler. "Biz sabır ve kanaati elbise diye üstümüze geçirmiş kimseleriz. Gıdamızı bitkilerden temin eder, su yerine yağmur suyu içerek geçiniriz!" Aldığı bu cevap üzerine sevinci daha da artarak eşsiz bir iftihar duyan Musa (a.s.) coşkunluk içinde Allah'a şöyle seslenir. "Yüce Allah'ım! Sana bu kadar gönülden ve aralıksız ibadet eden başka kulların var mı acaba?" der. Allah (c.c.), Musa'nın (a.s.) bu sözlerine şöyle cevap verir. "Ey Musa! Ahir zaman ümmetinin bir Cuma günü olacaktır ki o gün kılacakları iki re kât11k namaz benim katımda o dağ köylerinin devamlı ibadet etmelerinden daha üstün olacaktır." Bunun üzerine Musa (a.s.) "Ey Allah'ım! Benim ümmetime de böyle mübarek bir (hafta) gününü ihsan buyurmanı dilerim" diye Allah'ına yalvarır; fakat Allah (c.c.), Mûsa'ya şu cevabı verir. "Hayır ya Musa! Haftanın günleri içinden Cumartesi senin, Pazar İsa'nın, Pazartesi İbrahim peygamberin, Salı Zekeriyya'nın, Çarşamba Yahya'nın, Perşembe Âdem peygamberin ve Cuma da son elçim olan Muhammed'in ümmetlerine bağışlanmış mübarek hafta günleridir." Muhammed ümmetine Cuma günü bir günü bağışlayan yüce Allah'a sonsuz şükürler olsun... Dinî Hikâye: UN HALİNE DÖNEN KUM TANELERİ Allah erenlerinden Dinar oğlu Malik devrinde iki kardeş yaşamaktadır. Bu iki kardeşten biri yetmiş, diğeri de tam otuz beş yıl ateşe taparak hiçbir muratlarına kavuşamadığını anlayan küçük kardeş bir gün ağabeyine dert yanar, der ki: "Ağebeyciğim! Bu kadar yıldır ateşi ilâh bilerek ona tapındık. Fakat bakıyorum ki hiçbir dileğimize erişemedik. O yüzden bende ateşin ilâh olmadığına dair bir şüphe uyandı. Bu şüphemde haklı olup olmadığımı araştırmak için seninle bir denemeye girişelim. Eğer ateş başkalarını yaktığı gibi bizi de yakarsa, kendisine bir daha asla tapınmayalım. Yok, eğer yakmazsa ölünceye kadar ilâhlığına iman ederek ibadetten geri durmayalım." Bu karardan sonra iki kardeş bir ateş yakarlar. Küçüğü büyüğüne "Ateşe ilk önce elimizi hangimiz uzatacağız. Sen mi yoksa ben mi?" diye sorar. Ağabeyi, "Sen uzatacaksın" deyince küçük kardeş elini hemen ateşe yaklaştırır. Bakar ki ateş elini yakıyor, hemen çeker. Ardından da, "Ey ateş!" yazıklar olsun sana! Bunca yıldır seni ilâh bildim ve o yüzden de sana taptım. Ağabeyine der ki; gel buna tapınmaktan vazgeçelim" diye yalvarıp yakarır. Fakat ağabeyi bir türlü vazgeçmez ve ateşe tapmaya devam eder. Ağabeyi devam ededursun. Küçük kardeş bu denemeden sonra ateşe tapmaktan vazgeçer müslüman olmaya azmeder ve doğruca devrin büyük ermişlerinden Dinar oğlu Malik'e başvurur. O anda Malik de oturmuş halka vaaz vermektedir. Vaazını bitirdikten sonra başından geçenleri bir bir kendisine anlatır ve ben müslüman olacağım der. Bunun üzerine Malik ateşperest adamı karşısına oturtarak Kelime-i Şehadet getirttikten sonra kendisine İslâm'ın şartlarını ve bütün umumî prensiplerini bir bir izah eder. Yanında bulunan ailesi de İslâm'a girince orada bulunan halk, bu her iki ateşperestin imana gelişini sevinç gözyaşları arasında kutlarlar. Ardından da biraz aramızda kalın da, aramızda size biraz öteberi toplayalım dediler. Fakat yeni imana gelen adam ben dinimi dünyalı hiçbir şeye satmam diyerek asla bir şey kabul etmeyeceğini belirtiyordu. Daha sonra ailesini alarak şehrin kıyı mahallerinden virane bir eve yerleştirdiler. Ne yiyecek, ne de içecek bir şeyler yoktu. O gece Allah'a ibadet ve tâat ederek sabahladılar. Güneş doğup yeryüzüne ışıklarını yaymaya başlayınca günlük ekmek parasını kazanmak için bir iş bulup çalışmak gerekiyordu. Çünkü yaşamak için yemek, yemek için de çalışmak şarttı. Bu düşünceye daha ziyade kendini kaptıran kadındı. Yeni imana gelmiş bulunan adamın ise yemek içmek gibi bir dert umurunda bile değildi. Onun tek düşüncesi kâinatın ortaksız yaratıcısı olan gerçek Allah'a biraz daha fazla ibadet edebilmekti. Bu ekmek parası için çalışmak mecburiyeti olsa bile. Fakat yine de muhakkak ki ekmek parasını kazanmak için çalışmak gerekiyordu. Nitekim hanımı durumu açarak taşı gediğine koydu. "Bey efendi!" dedi. "Bugün şehre inin de belki bir iş bulup çalışırsınız. İnşallah akşama kadar günlük nafakamızı kazanmış olarak dönersiniz." Bu ikaz karşısında kendisini toplayan adam şehre inip münasip bir iş aramaya koyuldu. Birçok kapı çalıp iş aradı, fakat ekmek parasını kazanacak bir iş bulamadı. Ama her nedense buna pek üzülmüyordu. Zaten bütün dileği Allah'a amelelik etmekti. Onun için Camilerden birine kapanarak akşama kadar bol bol Allah'a ibadete daldı. Akşam olunca kendi namına Allah'a bol bol ibadet etme fırsatını bulduğundan dolayı sevinç, karısının karşısına da eli boş çıkacağı için de üzüntü içinde karışık duygularla döndü. Kapıyı açıp içeri girdikten sonra selâm verip bir köşeye oturdu. Karısına da bütün gün çalıştığını fakat ücretlerini yarın alacağını ifade etti. Karı-koca geceyi aç açına ibadet ederek geçirdiler. Sabah olunca tekrar iş bulmak için şehre inen adam ne yaptıysa yine bir türlü ekmek parasını kazanacak bir iş bulamadı. Bulamadı diye üzülecek değildi ya. Camiye girerek akşama dek bol bol Allah'a ibadet etti. O, sadece Allah'ına çalışıyordu. Tek üzüntüsü karısıydı. Zavallı kadıncağız artık açlığının son haddine gelmişti. Akşam olunca yine eli boş olarak eve döndü ve karısına aynı mazereti uydurdu. Böylece o geceyi de aç olarak geçirdiler. Ertesi gün, günlerden Cuma idi. Cuma günü de hafta tatili dolayısıyla bütün iş yerleri kapalıydı. Onun için herhangi bir iş bulup da çalışmaya imkân yoktu. En iyisi camiye gidip Cuma namazını kılmaktı. Eski ateşperest, yeni mümin de aynı şeyi yaptı. Cuma vakti gelince doğruca camiye gidip iki rekât Cuma namazını gönül huzuruyla kıldı. Ardından da ellerini göğe doğru açarak Allah'a yalvarıp yakarmaya başladı. "Ey Rabbim!" diyordu. "İslâm dinin ve bu Cuma gününü yüzü suyu hürmetine gönlümden ailemin geçim sıkıntısını at. Çünkü bir iş bulup çalışamadığım için aileme karşı mahcubum. Korkarım ki açlıkları daha fazla sürürse ağabeyimin dinine dönerler." Adam Cuma vakti camide dua ededursun. O sırada şehrin kenarında bulunan virane evinin kapısına bir gelerek kapıyı çalar. Karısı kapıyı açtığında bakar ki karşısında yakışıklı bir genç durmaktadır. Elinde mendille örtülü bir tabak bulunan genç tabağı kadına uzatırken, "Bunu alınız ve kocanıza da bunun bu Cuma Allah (c.c.) için yaptığı ameleliğinin ücreti olduğunu söyleyin. Çünkü böyle bir günde azıcık çalışmanın Allah (c.c.) katında ücreti çok büyüktür" der. Kadın hemen tabağı alıp üzerindeki mendili açınca ne görsün ki! Tabağın içinde çil çil bin tane altın. Altınlardan birini alarak hemen çarşıya çıkıp bir sarrafa götürür. Sarrafa altını daha eline alır almaz şaşırıp kalır. Hele tartıya koyunca hayreti büsbütün artar. Altın bildiğimiz altınlardan değildir. Hem çok ağır basmakta, hem de üzerindeki nakışlarından başka bir dünyaya ait olduğu anlaşılmaktadır. Hayretini yenmek için kadına altını nereden bulduğunu soran sarraf hikâyeyi olduğu gibi dinleyince durumu hemen kavrar ve kadına "Ben de müslüman olacağım. Bana İslâmiyet'i öğretir misiniz?" der. Ardından da Müslümanlığa kabul ederek kadına bir tane dünyalık altın hediye eder. Öbür yandan genç adam Cuma namazını kılmış eve dönmektedir. Yine her zamanki gibi eli boş olduğu için, bu defa mendilini kumla doldurarak yiyecek bir şeyler getiriyormuş gibi yapar içinden de "Eğer karım ne iş yaptın derse, size un getirdim, diye cevap veririm" düşüncesini geçirir. Bu düşünceler içinde boynu bükük ve mahzun mahzun kapıya gelir. Tam bu sırada içeriden etrafa yemek kokularının yayıldığını farkederek elindeki kumla mendili kapının dibine bırakıp sevinçle içeri girer. Hoş beşten sonra karısından durumu sorup öğrenir. Ardından da sevinç gözyaşları içinde yüce Allah'a şükür secdesine kapanır. Bu arada kapıya çıkan karısı kum dolu mendili görüp de eline alınca bakar ki içi unla dolup taşmaktadır. Kocasının unu neden içeri getirmediğini sorunca o da durumu öğrenerek şükür secdesine kapanır. Yüce Allah (c.c.) cümlemizi Cuma namazının faziletinden mahrum bırakmasın, âmin... (Zübdetül Vaizin) Peygamberimiz diyor ki: Bir gün bana Cebrail (a.s.) elinde bembeyaz bir aynayla gelerek, "Ey Muhammedi Bu gördüğün bembeyaz ayna, Cuma günüdür. Rabbin bu günü sana ve ümmetine bayram olarak ilân etti" diye bildirdi. Aynanın ortasında bir nokta vardı. Bu nokta nedir, ey Cebrail? Diye sordum. O da bana, "Bu nokta, Cuma gününün yirmidört saatinden biridir. İşte bu saatte Allah'a dua edenlerin dilediğini yüce Allah (c.c.) muhakkak yerine getirir. Çünkü Cuma günü diğer günlerin en değerlisi, bu saat de saatlerin en seçkinidir." (Zübdetül Vaizin) Peygamberimiz diyor ki: Cuma günü girdiğinde yüce Allah (c.c.) yazıcı melekleri yeryüzüne gönderir. Melekler ellerinde altın kalemleri, gümüş kağıtlarıyla Cami kapılarında nöbet tutarlar. Camilere gelip Cuma namazını kılan bütün müminlerin adlarını yazarlar. Namaz bittikten sonra da göğe yükselerek şöyle seslenirler: "Ey Rabbimiz! Bugün Camiye gelip Cuma namazını kılan bütün müminlerin adlarını yazdık." Yüce Allah da şöyle karşılık verir: "Ey Meleklerim! Ululuğun ve yüceliğim hakkı için ben de onları bağışladım. Onlarda günah namına bir leke bırakmadım." (Revnakül Mecâlis)

Yorumlar (0)
15
açık
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 8 22
2. Samsunspor 8 18
3. Beşiktaş 7 17
4. Fenerbahçe 7 16
5. Başakşehir 7 14
6. Göztepe 7 12
7. Eyüpspor 8 12
8. Konyaspor 8 11
9. Bodrumspor 8 10
10. Trabzonspor 7 9
11. Alanyaspor 8 9
12. Kasımpasa 8 8
13. Sivasspor 8 8
14. Antalyaspor 8 8
15. Rizespor 8 7
16. Gaziantep FK 7 5
17. Kayserispor 7 4
18. Hatayspor 7 3
19. A.Demirspor 8 1
Takımlar O P
1. Kocaelispor 8 16
2. Karagümrük 8 15
3. Erzurumspor 8 15
4. Manisa FK 8 14
5. Ümraniye 8 14
6. İstanbulspor 8 13
7. Keçiörengücü 8 13
8. Esenler Erokspor 8 12
9. Bandırmaspor 8 12
10. Amed Sportif 8 12
11. Igdir FK 8 11
12. Gençlerbirliği 8 11
13. Ahlatçı Çorum FK 8 10
14. Ankaragücü 8 10
15. Pendikspor 8 10
16. Şanlıurfaspor 8 10
17. Boluspor 8 9
18. Sakaryaspor 8 7
19. Adanaspor 8 6
20. Yeni Malatyaspor 8 0
Takımlar O P
1. Liverpool 7 18
2. M.City 7 17
3. Arsenal 7 17
4. Chelsea 7 14
5. Aston Villa 7 14
6. Brighton 7 12
7. Newcastle 7 12
8. Fulham 7 11
9. Tottenham 7 10
10. Nottingham Forest 7 10
11. Brentford 7 10
12. West Ham United 7 8
13. Bournemouth 7 8
14. M. United 7 8
15. Leicester City 7 6
16. Everton 7 5
17. Ipswich Town 7 4
18. Crystal Palace 7 3
19. Southampton 7 1
20. Wolves 7 1
Takımlar O P
1. Barcelona 9 24
2. Real Madrid 9 21
3. Atletico Madrid 9 17
4. Villarreal 9 17
5. Osasuna 9 15
6. Athletic Bilbao 9 14
7. Mallorca 9 14
8. Rayo Vallecano 9 13
9. Celta Vigo 9 13
10. Real Betis 9 12
11. Girona 9 12
12. Sevilla 9 12
13. Deportivo Alaves 9 10
14. Espanyol 9 10
15. Real Sociedad 9 9
16. Getafe 9 8
17. Leganes 9 8
18. Valencia 9 6
19. Real Valladolid 9 5
20. Las Palmas 9 3
Medyum - Medyumlar - Medyum Geylani